19 Ocak 2008 Cumartesi

"YENİ BİR DÜNYA"

12 ŞUBAT 2001

Yeni kurulan Atatürk Cumhuriyeti, geri kalmış ülkenin kalkınabilmesi için kendine, Avrupa ülkelerini ve ABD'yi örnek alarak kapitalist kalkınma yolunu seçti. Bunun gerçekleşmesi için de o ülkelerde olduğu gibi tekeller yaratılmalıydı. Devlet eliyle tekel yaratma yani devlet eliyle zengin etme ekonomi politikası o yıllarda başladı.

Tüm yatırımlar özel sektöre bırakıldı. Yalnız özel sektörün gücünün yetmeyeceği ağır yatırımlar, demir-çelik gibi devlet tarafından yapılacak ve üretilen yarı mamül maddeler özel sektöre ucuza verilecekti. Özel sektör de ürettiği malları Pazar sorunu yaşamadan satıp kar elde edecek ve yeni yatırımlara yönelecekti. Bu sistemin adı da Karma Ekonomi oldu.

Fakat 1929-1934 yılları arasında dünya kapitalist sistemi ağır bir buhrana girdi. Sayısız işletmeler battı. Milyonlarca kişi işsiz kaldı. Elindeki hisse senetleri kağıt parçası haline gelen yüzlerce vatandaş intihar etti.

Bu kapitalist buhran Türkiye'nin kalkınma planlarını yeniden gözden geçirmesine neden oldu. Bunun sonucu olarak da Türkiye'de devletçilik ağır bastı. Ekonominin merkezi artık devletti.

Bu devletçi politikalar sonucu ülke ekonomisi güçlendi. Dev işletmeler kuruldu. Gayri safi milli hasılatımız arttı. Türkiye, dünyada örnek ülke haline geldi.

2. Dünya savaşı sonrası ekonomik ve askeri olarak dünya kapitalist sistemine mutlak hakim olan ABD'nin yayılma politikası içinde Türkiye'de vardı. DP iktidarı ile birlikte ABD hegomanyasına girmeyi gönüllü kabullendik. Özgür bağımsız bir dış politika izleyen Türkiye artık kapitalist kutup içinde kendini buldu.

Türkiye'nin dostları ABD, Fransa, Almanya, İngiltere idi. Kurtuluş savaşında savaştığımız ülkeler artık dostumuz, kurtuluş savaşı sırasında bize destek veren, savaş sonrasında da kalkınmamıza yardım eden SSCB ise düşmanımız oldu.

'Batı Kulübü' içinde yer almak için uğraşlarımız AB kapılarına kadar geldi, dayandı.

Fakat bu süreç içinde ekonomileri bizden kötü olan ülkeler bile bizi geldi geçti. Sayısız ülke ekonomik sorunlarını çözerken, işsizliği azaltır, ulusal gelirlerini artırarak vatandaşlarının gelir düzeyini iyileştirirken, bizler ise ağır bunalımlar içinde kıvranır olduk. Neredeyse ülkenin çalışabilir nüfusunun yarısı işsiz, sayısız esnaf iflas ediyor, en kötü gelir dağılımı olan ülkeler arasındayız. Yolsuzluklar, hırsızlıklar iğrenç düzeylere geldi. En önemlisi ekonomimizi düzeltemedik, sanayileşemedik. IMF'den birkaç kuruş almak için her tür ulusal değerlerimizden fedakarlık ettik, ediyoruz. Bunalım ise düzeleceğine daha da artıyor. Halk patlama noktasına doğru hızla ilerliyor.

Tüm bunlardan başka, dost olarak gördüğümüz ve girmek için neredeyse el-pençe durduğumuz avrupa ise birden karşımıza Ermeni sorununu çıkarıyor. Fransa Parlamentosu, "Ermeni Soykırımını' tanıyormuş. Almanya, İngiltere, İtalya ve ABD'de de benzer düşünceler yüksek sesle konuşuluyor.

ABD ve Avrupa ülkelerindeki bu Ermeni yanlısı tavır ise Ermeni oylarını alma hesabına dayanmıyor. Fransa gibi köklü tarihi ülke politikasını Ermeni Lobisi belirleyemez. Bu ülkeler Ermenileri de kullanarak, Türkiye üzerine baskı kurmak, ellerinde koz bulundurmak, gerektiğinde de, Çekoslovakya gibi, Yugoslavya gibi Irak gibi, "Burası Kürtlerin, burası Ermeniler" diyerek ülkemizi küçültmek.

Bugüne kadar izlediğimiz ekonomi politikaları da, uluslar arası ittifaklar da günümüzde iflas etmiş durumdadır. Türkiye bu aşamada tüm geçmişini, ittifaklarını sorgulayarak, İsmet İnönü'nün dediği gibi, "Yeni Bir Dünyada' yerini aramalıdır.

Görünen o ki ülkemiz bu yolu seçmek yerine hamaset edebiyatı ile sorunu çözmeye çalışıyor. Bu edebiyatla da ne kadar 'başarılı' olacak birlikte göreceğiz.

12 ŞUBAT 2001

Hiç yorum yok: