29 Ekim 2007 Pazartesi

Aydın Engin’e açık mektup

Sayın Engin, politika gazetesinde yazarlık yaparken
bütün yazılarınızı kaçırmadan okurdum.

Gazeteyi alır önce, ilk sayfasına bakar, önemli bir
haber varsa okur sonra Oya Baydar’ın köşesini
okuduktan sonra senin tırmık köşeni okurdum.
(pistiniz)

Politika gazetesi olarak o yıllar gündemi yakalar
doğru tespit ve yorumlar yapardı sanıyorum siz gazete
yazarları ve biz hareketin savunucuları olarak
birşeyler yapmaya çalışırdık.

Sonra 12 Eylül oldu. Bir kısım arkadaşlarımız
yakalandı, işkence gördü, cezaevlerinde yattı. Bir
kısım arkadaşlarımız, saklandı ve izlerini
kaybettirdi. Siz ise Almanya’ya gittiniz sanırım.
Orada güç koşullar altında yaşam savaşımını
verdiğinizi biliyorum. (taksi sürücülüğü yaptınız
sanıyorum)

Evet herkes şöyle veya böyle 12 Eylülden nasibini
aldı. Ama biz çocuk değildik değil mi sayın Engin?
Bilerek girmiştik ve sonucuna da katlanıyorduk. Fakat
hemen öyle karamsar olmaya da gerek yok. 12 Eylül
öncesi günlerde ne güzel de eylemler yapıyorduk. Biz
Türkiye idik, Türkiye de bizdi. Herşey halkımızın,
ülkemizin bağımsızlığı içindi.

Kızılay meydanında yapılan korsan mitingler, meşaleli
eylemler, afişlemeler, izinli- izinsiz dağıtılan bildiriler,
polisle kovalamacalar ne güzeldi değil mi sayın Engin?

Artık TKP yok.
sip adini TKP olarak değiştirdi. Ulusal cephe yerine
yurstsever cephe kurmaya çalışıyorlar. Yine de hiç
yoktan iyidir değil mi sayın Engin?

Alpaslan Berktay’ın bir sözü var. “yurtdışına gidenler
döne döne geliyor. Öyle mi sayın Engin siz de sanırım
döne döne geldiniz.

Oya Baydar daha gelmeden “nostaljik çığlıklar” mı
demişti. Onu biraz anlıyorum. Çünkü gençliğinde
yazdığı kitabi okumuştum. Burjuva gençliğinin
çıkmazlarını anlatıyordu sanırım.

Ama siz öyle değildiniz. Daha doğrusunu sizin öyle
döne döne geleceğinizi sanmıyordum.

Bazı günlük gazetelerde denemeleriniz oldu. Sonuçta
anlaşamadınız ve ayrıldınız.

Dink cinayeti ile medyada yeniden yer bulunca size bu
yazıyı yazma gereksinimi duydum.

Dink’in yakın arkadaşı imişsiniz. Öncelikle ben şunu
söyleyeyim. Siz de çok iyi bilirsiniz ki sayın Engin,
12 Eylül öncesinde, ermeni, rum, alevi, sunni, cerkes,
kürt ayrımı yoktu. Bizim hareket içinde her
cinsten insan vardı. Ve biz onların kökenini ve
ailelerinin dini geçmişini filan hiç öneme almazdık.
Ben de Dink’in ermeni kökenli olmasını bu şekilde
değerlendiriyorum. Yazılarını okuduğum zaman
görüşlerine katılmasam da onu bizden biri olarak
algılıyorum. Sanki biz “maocu”ların
görüşlerine katılıyor muyduk sayın Engin?

Ama benim burada anlayamadım şey siz nasıl oluyor da
sayın dink ile ayni görüşte oluyordunuz. O’nun tkp/ml
görüşünde olduğunu söyleniyor. Doğru mudur bilmiyorum
ama bizden olmadığı çok açık. (Olsa idik sanırım
bilirdik) Yani geçmişte ortak bir siyasi görüşünüz
yok.

Ne oldu da onunla ayni görüşte oldunuz?

O TKP li olmayacağına göre sizde tkp/ml
olamayacağınıza göre siz ne birleştirdi sayın Engin,
ab mi?

Siz Almanya da yaşadınız. Almanya size göre örnek
alınacak demokratik bir ülke mi Sayın Engin?

Almanya da kişi başı gsmh 20 bin avro. Ama bir
karpuzun, domatesin kilosu kaç para? İnsanlar tane
ile elma alabiliyorsa, dilimle karpuz-kavun
alabiliyorsa nasıl zengin ekonomik refahı
yakalayabiliyorlar? Ev kiraları kaç para?
İssizlik %10 lar da işsizlik sigortası 1000 avro. Ev kiraları kaç para? 300-500 avro.

Almanya da demokrasi var mı sayın Engin? Almanya’da
komünist partisi kurulabiliyor mu? Ya peki Fransa da,
İtalya da? marksist olmazsa serbest öyle değil mi?
(Almanya hariç) Britanya KP vardı ne oldu sayın Engin?

Bir insan sabah saat 5-6 da kalkıp, 5-6 da eve geliyor ve
saat 9-10 da uyumak zorunda kalıyorsa, bunu 65 yaşına
kadar yapıyorlarsa bunun adı ücretli kölelik düzeni
değil mi sayın Engin?

Avrupanın yarısının hala krallıkla yönetiliyor.
Krallık sembolikmiş. Hadi canim sende, nasıl
sembolik. Bugün İngiltere de Tony Blair’i eleştirmek
serbest. Bak ne güzel demokrasi diyerek çocukları da
kandırıyorlar. Haydi peki kraliyet ailesini eleştirin
bakalım. Demokrasilerde herkes eşit olarak doğar ana
İngiltere ve diğer krallıklarla yönetilen ülkelerde
değil değil mi sayın Engin?

Peki Almanya da krallık yok. Demokrasi mi var?
Yeşiller sosyalist söylemlerle koalisyon ortağı oldu, oldu da ne oldu? Afganistan’a asker göndermediler mi? Kendi içinde de çok eleştirildi. Peki demokratik sol parti
Berlin eyaletinde koalisyon ortağı oldu da ne oldu?
Hiç birşey. Devlet politikası aynen devam.

Propaganda bakanlığı vardı, Gobelsin bakan olduğu. Ona
ne oldu? Kaldırıldı mı? Hayır sadece adını
değiştirerek, başbakanlığa bağladılar. Ne oldu adı,
tam anımsamıyorum ama şöyle bir şey, Almanya’nın
politikasını belirleme, reklamını yapma ve halkı
inandırma (kandırma) müsteşarlığı gibi bir şey.

Evet Almanya da devlet politikasını belirleyen bu
müsteşarlık. Hükümetler onun söylediklerini
uyguluyor.

Avrupada demokrasi varmış. Orada darbe olmazmış,
siyasi cinayetler olmazmış. Hadi canim sende. Bakın
yakında neler olacak. Ekonomi tıkanıyor. Ayrıca Aldo
Moro yu, olaf palme’yi öldürenler de Türk değildi, Raştang yangınını çıkaranlar da.

Avrupa insanlara bir masa göstermişler bunun adı
demokrasi demişler çıkın ve masa da istediğiniz kadar
demokrasi oynayın. Onlar da demokrasi oynuyor. Gsmh
leri yüksek miş, hayat pahalılığı hiç önemli değil,
sağlık hizmetleri parasız mış, katılım payları
buradaki ücretli hizmetten pahalı imiş ne önemi var
gsmh 20 bin avro ya.

Sayın Engin, avrupadan dönen insanlar, döne döne
geliyor. Sizce neden? Gerçi Cemal Kıral Fransa’da
lokantalar da bulaşıkçılık yaptı ama döne döne
gelmedi. Birçok arkadaş da öyle siz neden döndünüz
sayın Engin?

Son bir sorum daha. Ab den birşeyler ummak ikinci
mandacılık olmuyor mu?

Yanlış biliyorsam lütfen bilgilendiriniz.

Saygılarımla

BAYKAL KİMİN ADAMI?

Genel seçimlerde, Cumhuriyet Mitinglerinin getirdiği moralle giren, ayrıca DSP ile seçim işbirliği yapılması ve SHP’nin de seçimlere katılmayacak olması nedeniyle oluşan olumlu hava, seçim sonuçları açıklanmasıyla, bir hayal kırıklığına, Baykal ve ekibine yönelik bir tepkiye dönüştü.

Herkes artık Baykal’ın çekilmesi konusunda görüş birliği içindeydi. Hikmet Çetin ve Mustafa Sarıgül hemen ortaya sürüldü. Her ikisinin de ABD ile ilişkileri ve politikaları bilindiği için, Baykal’a yönelik tepkiler hemen törpülendi. Hatta, “Baykal derhal istifa etsin” diyenler en çok Baykal’a sarılanlar oldu.

Bilindiği gibi seçimler öncesi Baykal’a büyük tepki vardı. Herkes “Baykal’a rağmen, oyumu CHP’ye vereceğim” diyordu.

Nasıl oluyor da Baykal sevilmediği halde CHP’yi krallık gibi yönetiyor.

“Ayak oyunlarını çok iyi biliyor” deniliyor. Kendine karşı olan il-ilçe yönetimlerini görevden alıyor, muhalifleri ihraç ediyor, aday göstermeyerek ekarte ediyor vs.

Bunları bilmekle bir parti bu kadar süre elinde tutulur mu? Türkiye bir muz cumhuriyeti mi? Bu ayak oyunlarını bilmeyen mi var? Üyelerin 3/2 sini ihraç et örgüt yönetimini elinde tut. Buna demokratik kamuoyu izin verir mi? Baykal’a veriyor.

Baykal istediğini yapıyor, demokratik kitle örgütlerinden, medyadan hiç tepki yok. Yasalar hep Baykal’ı haklı görüyor.

Neden?
Çünkü Baykal’ın arkasında ABD var.

ABD’nin Baykal ile yaptığı pazarlık çok kısa ve basit, “PASİF MUHALEFET” yani hem iktidarı hedeflemeyecek hem de kitleleri sokağa dökmeyecek. Bu anlaşmaya uyduğu sürece de, CHP yönetiminde kalması için kimse Baykal’a engel çıkarmayacak.

Bazı karşı sesler hemen gelecek, “1 Mart Tezkeresi”. Ne yapsaydı yani tezkereye evet mi deseydi? Bunu ne kendi gurubuna ne parti tabanına anlatabilirdi. Ayrıca ABD parti ve kişileri 1 defalık kullanıp atmaya kalksaydı bugün dünyada ABD’ci kimse kalmazdı.

BAYKAL’IN YANLIŞLARI:
1- Pasif muhalefet yapmak. Emperyalistlerin ve egemenlerin en korktuğu eylem, halk hareketleridir. Bunu engellemek Baykal’ın görevidir ve yıllardır bunu başarılı bir şekilde yürütmektedir. CHP Baykal yönetiminde, hiçbir konuda halkı alanlara çağırmamıştır. Şimdi anayasa değişikliği gündemdedir ve Baykal’ın programlarında halk hareketleri yoktur. Cumhuriyet mitinglerinde bile o misafirdir.
2- ABD’den aldığı talimatla, Recep Tayip Erdoğan’ın yasağını kaldırmış, yasalara rağmen onun milletvekili ve başbakan olmasını sağlamıştır.
3- 22 Temmuz seçimlerinde DSP ile ciddi bir seçim ittifakına girmemiş sadece DSP merkez yöneticisi olan 13 kişiye milletvekilliği güvencesi vermiş, diğer bölgelerde seçilme şansının çok az olduğu sıralara bile DSP’lileri aday göstermeyerek DSP’lileri seçim çalışmaları dışında tutması becerisini göstermiştir.
4- CHP-DSP seçim işbirliği görüşmeleri sırasında, tabanın, Cumhuriyet Mitinglerinin verdiği moralle CHP tek başına iktidar olacak beklentisine karşılık, CHP yöneticilerinin, “oy oranımız artacak ama milletvekili sayımız düşecek, bu yüzden DSP’ye ancak bu kadar sayıda milletvekilliği verebiliriz” söylemleri ve bunun gerçekleşmesi.
5- CHP miting yapmayı düşünmüyordu. O günkü açıklamalarda, “havalar sıcak olacak. Bu yüzden biz miting yerine gece konserleri düzenleyeceğiz. Baykal konserlerde kürsüye çıkarak halkı selamlayacak” diyorlardı. Seçim çalışmaları başladı. AKP TOKİ mitingleri yapıyor, CHP’den ses yok. Gelen tepkiler üzerine CHP mitinglere başlıyor. “Şeriat geliyor” diyen CHP tüm Türkiye’yi ayağa kaldıracağı yerde ancak AKP’nin yarısı kadar miting yapıyor. Bunların içinde de ne hikmetse Ankara, İstanbul, İzmir yok.
6- CHP paralarını seçim çalışmalarına değil parti binasına harcıyor. Parti Genel Merkezi 27 trilyona mal oluyor. Ayrıca seçimlere az bir süre kala “beyefendi” makam arabasını yeniliyor. İktidarı hedefleyen bir parti bunları yapar mı?
7- Seçimlerde Baykal’ın ağzından hiç ABD kelimesi çıkmadı. Halkın %92 sinin karşı olduğu ABD ve onun Irak’ta yaptıkları hiç politik malzeme konusu olmadı. Çünkü ABD kendisinin seçimlerde kullanılmasını yasaklamıştı. Bunu ABD büyükelçisi açıkça tüm partileri tehdit ederek basına açıklamıştı.
8- CHP’nin bir ekonomik programı yoktu.
9- CHP’nin bir güney-doğu programı yoktu.
10- Halkın karşısına çıkacak yüzü olmayan AKP ancak TOKİ mitingleri ile kalabalık toplayabildi, devletin her tür olanağını kullanarak. CHP buna pek ses çıkarmadı.
Başta AB-D olmak üzere, tüm mandacı aydınlar, AKP’li gazeteciler, 2. cumhuriyetçiler bir propaganda masası oluşturarak sayısız yalan haber, bilgi, belge hazırlayarak halkı yanıltılar;
- CHP’yi sosyalist enternasyonel’den atmaya kalktılar
- Emperyalizme göbeğinden bağımlı ülkemizin tüm suçunu, AB-D’yi yok sayarak Kemalizme yüklediler.
- Cumhuriyet Mitinglerini darbecilerin örgütlediği yalanını yaydılar.
- Nokta Dergisi darbe günlüğü yayınladılar.
- General Özkök’e darbe söylentileri yayıldı.
- En önemlilerden birisi ise, sahte anketlerle halk yönlendirildi.
Bunlara benzer sayısız yalan haber üretilip, insanlar suçlandı, kitleler yönlendirildi. CHP bunlara karşı bir kampanya yürütmedi.
11- En önemlisi ise, seçim sonuçlarında hile olduğu iddiasını hiç ciddiye almadı.
Türkiye ilginç bir seçim yaptı. Seçim her kademesi bizim bildiğimiz seçim gibi idi, halk sandığına gidiyor, oyunu kullanıp seçim sandığına atıyor, parmağı boyanır ve seçmen görevini yapmış oluyordu. Sandık görevlileri de oy verme işleminden sonra sandığı açıyor ve hangi partinin ne kadar oy aldığı tutanaklara geçiriliyor, üyeler bunu imzalıyor, sonuçlar seçim kurul başkanlarına veriliyordu. Bu seçimlerde aynı bu şekilde yapıldı. Fakat eskiden ilçe ve il seçim kurulu tutanakları YSK’ya gönderiliyor ve orada birleştirerek hangi partinin ne kadar oy aldığı ve kaç milletvekili çıkaracağı açıklanıyordu.
Fakat dünya tarihinde ilk kez, belki de son kez Türkiye bir seçim değerlendirme sistemi yaptı. Seçim sonuçları evrak olarak değil, sanal ortamda gönderildi ve sanal sonuçlarla seçim sonuçları açıklandı.
Telekom İsrail’in
İnternet ABD’nin
Program yapımcı yabancı bir şirket
Uygulayan Koç Holding
Bilgisayar korsanlarını hesaba katmaya gerek yok.

YSK başkanı tüm bunları bilmesine karşılık sanal rakamları seçim sonucu diye açıkladı.
AKP oyları %40 ların altında olmasına karşılık, muhalefet cephesinin direncini kırmak, kendi anayasalarını yaparak ılımlı islama geçmek için AKP oyları %47 olarak açıklandı.
Açıklandı diyorum çünkü, YSK kendi birimlerinden gelecek olan resmi sonuçları beklemeden sanal sonuçlara dayanarak %47 olarak açıkladı.

SONUÇ OLARAK:
Baykal derhal istifa etmelidir. Türkiye Cumhuriyetinde sadece Baykal ve Sarıgül yoktur. Kitleler Baykal’a sahip çıkması için Sargıgül ABD tarafından ortaya sürülmektedir. ABD’nin Baykal oyunu bozulmalıdır.

Yeni bir politik söylemi, ekonomik programı olan, özelleştirmelere karşı çıkan, AB’ye girmekten kökten vaz geçen, IMF ve Nato’dan çıkmayı hedefleyen bir yapı CHP’nin başına gelmelidir.

Bu yeni yapı AKP’nin her tür gerici girişimlerine karşı kitleleri alanlara dökerek onları engellemelidir.

Yoksa, Baykal basın açıklaması yapar, ekibinden bazıları basın açıklaması yapar her şey orada kalır, AKP’de istediğini gerçekleştirir.

ABD, İsrail (çok uluslu şirketler) sadece ülkelerdeki iktidarı değil muhalefeti de belirlerler.
Ülkemizde, AKP, MHP, CHP, DP ve Genel Kurmay ABD denetimindedir.
Bu gerçekler bilinmeli, Cumhuriyet Mitingleri ile “gazı alınan” kitleler yeniden ve gerçek bir çizgi ile harekete geçirilmelidir.

Geniş kitleleri harekete geçirebilecek olan, yenilenmiş kendini sola açan, sınıfsal bakış açısı olan yeni CHP yapabilir.

AKP iktidarını geriletecek olan sadece ve sadece halk hareketleridir. Ordudan veya başka yerlerden umut beklemek hayaldir. Eğer CHP’de yeni yapı oluşturulamazsa kitleler yeni oluşumlar yaratmak zorundadır. Aksi halde gidiş “Ilımlı İslam Cumhuriyeti” olacaktır.

Saygılarımla.
İsmet Baytak