21 Ocak 2008 Pazartesi

SÜPER GÜÇ!

1 EKİM 2001

11 Eylül gününe kadar ABD'nin süper güç olduğu konusunda hiç kimsenin kuşkusu yoktu. Fakat 11 Eylül saldırısı sonrası ABD'nin süperliği tartışma konusu olmaya başladı.

Milyarlarca dolarlık silah teknolojisi, dünyanın en büyük haber alma örgütleri 11 Eylül saldırılarını engelleyemedi. Bu durum ABD'nin süperliği konusunda insanların kafalarında soru işaretleri oluşmasına yol açtı.

ABD militaristleri, saldırının nedenlerini ve saldırganların kimler olduğunu belirlemek yerine, bu saldırıyı gerekçe olarak görüp, gittikçe zayıflamakta olduğu, Afganistan-Pakistan, orta doğu gibi bölgelerde egemenliğini pekiştirme yolunu seçti. 11 Eylül saldırısında mağdur duruma düşen ABD'nin artık istediği yere saldırmak için mazereti vardı.

Bu çerçevede, ABD bol bol saldırı açıklamalarında bulunurken, Afganistan çevresine de büyük bir askeri yığınak yapıyorlardı. ABD'nin saldırgan felsefesi kendi çıkarları açısından oldukça mantıklıydı. Fakat mantıksız olanı bu saldırının nasıl başarılı olacağıydı.

Körfez savaşı sırasında, sosyalist sistem dağılmış, Sovyetler Birliği'nde sosyalizmin yıkılışının ekonomik sorunları içinde bocalıyordu. ABD o boşlukta dünyanın tek süper gücü olmuştu. Fakat aradan geçen yıllar içinde Rus ekonomisi toparlandı. Çin ekonomisi süper bir gelişme gösterdi. Her iki ülkede muazzam bir askeri güce sahip. Öte yandan Almanya'nın birleşmesi genişleme politikalarının yeniden gündeme getirdi. Almanya günümüzde Orta doğu, Balkanlar, Kafkaslar ve Asya'da büyük bir etki alanına sahip oldu.

90'lı yılların koşullarının olmadığı günümüzde, ABD, İngiltere ve İsrail dünyada, askeri olarak yalnız kaldı. Bu ittifaka Türkiye'yi de sokma çabaları sürüyor.
Afganistan'ın coğrafi yapısı ve savaşkan geleneği, Pakistan'daki ABD karşıtı gösteriler, İslam ülkelerinde İsrail-ABD ittifakına duyulan öfke, ABD'nin saldırı planlarını hergün ertelemesine neden oluyor.

İlk defa olarak ABD bir Afganistan savaşından galip gelemeyeceği seçeneğini de düşünmeye başladı. Olası bir başarısızlık ABD'yi orta doğu da dahil tüm bölgeden dışlayabilecek. Bu durumda ABD ekonomisinin can damarı olan silah ve otomotiv sanayi ile petrol şirketlerinin ağır bir darbe almış olacak.

Bu yüzden ABD, kendi kamuoyunu rahatlatmak için bazı taktikler dışında, uzun dönemde daha ince savaş taktikleri üzerinde duruyor. Fakat bunların da başarı şansı tartışma konusu.

Sonuç olarak 11 Eylül sabahına kadar süper güç olan ABD şimdi artık bunu yeniden kanıtlamak durumunda.

1 EKİM 2001

11 EYLÜL VE SONRASI

24 EYLÜL 2001

11 Eylül sabahı ABD büyük bir terör saldırısı ile karşı karşıya kaldı. Dünyanın en büyük haber alma örgütlerini atlatan teröristler ikiz kuleler ile Pentogan Binasına yaptığı saldırılarla ABD'yi şoke ettiler. Saldırının boyutunu bile bilemeyen ABD Başkanı korkudan köşe bucak kaçarken, New York ve Washigton yerel yöneticileri kentlerini boşaltma girişiminde bile bulundular.

Dünyanın süper gücü, kendi ülke sınırları içinde büyük bir saldırı ile karşılaşıyor, şaşırıyor, korkuyor, panik halinde kaçıyor. Milyarlarca dolar harcadıkları savunma-saldırı mekanizmaları hiçbir işe yaramıyor. Ölümü göze almış kararlı bir avuç insan, süperliği de, teknoloji de, milyarlarca doları da yerle bir ediyor.

Saldırı için iki hedef seçiliyor: Dünya Ticaret Örgütü Binası ve ABD Genel Kurmay Başkanlığının da olduğu Savunma Bakanlığı Binası.

Tüm dünyadaki eşitsiz gelir dağılımının, açlığın, yoksulluğun, sömürünün, işsizliğin üssü, İkiz Kuleler ve Pentagon. İkiz Kulelerde ekonomik kurmaylar, pentagon da ise ekonomik kurmayların hizmetinde olan askeri kurmaylar yer alıyor.

Saldırıyı kim yaptı?

Henüz saldırı sürerken medya saldırıyı yapanların 'İslami terör örgütleri'nin olduğunu açıkladı. Arkasında da Usame Bin Laden vardı.

ABD Laden için 'ölü veya diri' yakalama emri verdi. Afganistan sınırına yığınak yapmaya da devam ediyor.

Saldırının hazırlığı ve biçimine bakılırsa, eylemin uzun bir süreçte hazırlandığı ve bu süreç içinde hiçbir batılı haber alma kaynaklarının bilgi sahibi olmadığı anlaşılıyor ve saldırıda en son teknolojinin de kullanılmış olması saldırının arkasında gelişmiş batılı insanların olduğunu gösteriyor.

Bu saldırının arkasında, ABD'ye gözdağı vermek isteyen ya güçlü bir devlet var ya da 'Yeni Dünya Düzeni'ne karşı çıkan batılı bir terör örgütü var.

ABD bugüne kadar yaptığı araştırmalarda elbette saldırının arkasında kimler olduğunu öğrenmiş durumda. Gerçek saldırgandan intikam almayı geri ve uzun plana iterken, kendi gücünün şiddetini göstermek ve İslam ülkeleri üzerinde yitirmekte olduğu otoritesini yeniden sağlamak için Afganistan'a yöneliyor.

Nükleer silah sahibi Rusya, Pakistan, Hindistan gibi güçlü ülkelerin bölgelerindeki etki alanlarının genişlemesini engellemek isteyen ABD, Afganistan'a uzun süreli yerleşme hazırlıkları yapıyor.

11 Eylül saldırısının ABD'nin işine yarayacağını, bunu fırsat bilen ABD'nin dünyanın bir çok bölgesini kan gölünü çevirerek, daha sert militarist bir dünya düzeni kuracağını ileri sürenler de var. ABD'nin bunu yapmak isteyeceği çok açık. Fakat, dünya güçler dengesi 1990'lı yıllardaki gibi değil. Saldırının şoku üzerideyken bütün büyük ülkeler ABD'nin yanında olduğunu açıklaması ve üzüntülerini paylaşması hiç de gerçekçi değil. ABD'nin olası saldırılarına aykırı sesler yakında başlayacak ve herşey sanıldığı gibi hiç de kolay olmayacaktır. ABD saldırısının gecikmesindeki nedenlerden birisi de budur.

ABD'nin, gözdağı için seçtiği Afganistan, hem kendisi için hem de bölge insanı için cehennem olmaya aday bir coğrafyadır.

Sonuç olarak, 11 Eylül saldırısı ile süperliği tartışma konusu olan ABD'nin bunu yeniden kazanması için vereceği mücadelenin hiç de kolay geçmeyeceği acıktır.

24 EYLÜL 2001.

Amerikan açmazı

29 EKİM 2001

11 Eylül'de ABD'nin askeri ve ekonomik üslerine yapılan saldırıdan sonra, ABD'nin büyük bir intikam duygusuyla ve ne kadar güçlü olduğunu kanıtlamak amacıyla, büyük bir karşı saldırıya geçeceği herkes tarafından biliniyordu.

Bazı uzmanlar, 11 Eylül saldırısının ABD'nin çıkarlarına hizmet ettiğini, saldırıyı CİA ve FBİ'ın bildiği halde engellemediğini söylüyorlar. Yine aynı uzmanlar, bu saldırı sonucu, ABD halkını ve dünya kamuoyunu arkasına alan ABD, dünyada kendi çizgisini izlemeyen tüm ülkelere yönelik büyük bir askeri operasyon düzenleyeceği, dünyada insan hak ve özgürlüklerin budanacağı, ABD merkezli militarist bir yeni düzenin kurulacağını ileri sürmeye başladılar. Görünüşe göre tüm NATO ülkeleri, diğer gelişmiş ülkeler hatta Çin, Rusya, Hindistan bile ABD'yi destekliyordu.

Hedefte görülen ülkeler ise, Afganistan, Irak, Suriye, Sudan, Libya vb. ülkelerdi.

ABD içlerinde en zayıf, en geri ülke olan Afganistan'a saldırmaya başladı. Fakat günler geçtikçe, ABD'nin dünyada yeni bir düzen kurmasının hiç de kolay olamayacağı görülmeye başlandı. Kara operasyonu olmadan yapılan saldırıların, Taleban'ı güçlendirmekten öte gitmediğini, ölen, yaralanan ve yerlerinden edilen sivillerin sayılarının arttıkça dünya kamuoyunun ABD aleyhine dönmeye başladığı da görüldü. İslam ülkelerinde ise topyekün bir ABD düşmanlığı başlıyordu.

Kara harekatının ilk denemesinde hezimete uğrayan ABD ise arkasında İngiltere hariç hiçbir ülkenin olmadığını gördü. Gelişmiş her ülke Afganistan konusunda ABD istemleri dışında gelişmeleri önerdi.

Kara harekatına sadece İngiltere'nin, o da sınırlı sayıda destek vereceği, içinde Türkiye'de dahil olduğu diğer ülkelerin ise desteklerinin sadece sözde kaldığı da ortaya çıktı.

Coğrafi konumu ve gerilla savaşındaki yatkınlığı nedeniyle istilası zor olan Afganistan'da ABD'nin yeni bir yönetim oluşturması açmaza doğru sürükleniyor. ABD'nin Afganistan'a ancak yüzbinlerce askerle girebileceği gerçeği ve savaşın yeni bir Vietnam'a dönüşebileceği riski ABD'yi yeni arayışlara yöneltiyor.

ABD'nin kendi içinde de olmak üzere savaş karşıtlarının seslerini yükseltmeye başladığı günümüzde, ne pastanın paylaşılacağı masa, ne sınırların yeniden çizileceği harita ve ne de yeni bir militarist bir ABD hegemonyasının olacağı bir dünya ufukta görülmüyor.

29 EKİM 2001

İKTİDAR

30 NİSAN 2001

Eğer bir ülkede;

1- Yönetenler, iktidarı eskisi gibi yönetemiyorsa,

2- Yönetilenler eskisi gibi yönetilmek istemiyorsa ve yoksullukları olağanüstü artmışsa,

3- Bunlara bağlı olarak yığınsal gösterilerde büyük bir patlama yaşanıyorsa,

O ülkede ağır bir krizin neden olduğu bunalım yaşanıyor demektir. Bu durumda o ülkede iktidar -ekonomik ve siyasi- sallantıda demektir.

Türkiye işte böylesi bir durumu yaşıyor. Ülkeyi, holdingler ve onların siyasi kadroları, basın ve devletin bileşenleri yönetiyor. Var olan bu iktidardaki yapı bugün ülkeyi yönetemez duruma düşmüştür.

Yönetilenler ise, böyle yönetilmek istemiyor. Kendilerini yönetenlere güvenmiyor. Krizin neden olduğu ekonomik faturayı artık karşılayabilecek durumda değiller ve bir şeyler yapabilmek için sokaklara dökülüyor, değişik eylem yapıyorlar.

Yönetilenler artık kendilerinin de nasıl olacağını tam olarak bilemediği yeni bir iktidar istiyorlar.

İçinde yaşadığımız bu kriz durumu şöyle bir seyir izleyebilir:

1- Yönetenler, sorunu çözeceğine halkı inandırmak için Kemal Derviş gibi birini kurtarıcı ilan ederler ve kitle eylemlerinde göreceli bir düşüş yaşanır. Fakat uygulanan ekonomik program yönetilenleri daha da yoksullaştıracağı için yavaşlama eğilimi gösteren kitle eylemlerinde olağanüstü bir patlama yaşanır.

2- Yönetenler iktidarlarını yitirmemek için kenetlenir ve gerektiğinde şiddet kullanır. Her türlü gösteri ve yürüyüşler, eylem ve iş bırakmalar yasaklanır ve yasağa uymayanlar ağır bir şekilde cezalandırılır. Böylece ağır fatura tamamen halk kesimlerine kesilerek bunalımdan çıkılabilir. Fakat bu yöntemin, halk hareketlerinin olağanüstü arttığı koşullarda başarı şansı yok denecek kadar azdır.

3- İktidara yeni bileşenler katılır. İktidarın içinde yer almayan bazı holding ve ekonomik yapılar var olan egemenlerle işbirliği yaparlar. Bu yeni ekonomik yapılar Türkiye'de "İslami Sermaye", "Anadolu Sermayesi" ve KOBİ'ler biçiminde mevcuttur. Bu yeni iktidar bileşeni halk için birkaç reform yaparak kitle eylemlerini en aza indirip ekonomide belirli bir rahatlamayı getirebilirler.

4- İktidardaki yapı egemenliğini paylaşmak istemez. Ekonomik krizi çözemez ve uyguladığı şiddetle de sonuç alamazsa ülkenin iktidarı el değiştirecek demektir. Yeni yapı sonuçta ABD ve AB ile uzlaşma yolu arayacak başaramazsa onlarla da çatışma içine girecektir.

5- Ülke içindeki bu ekonomik durum sosyalist bir yönetim için en uygun objektif durumdur. Fakat ülke içindeki sosyalist yapıların ideolojik ve örgütsel kimlikleri çok cılız olduğu için bu seçeneğin gerçekleşme şansı oldukça azdır. Fakat bu kriz durumunun takviminin uzaması sonucu bu süreç içindeki şimdiden kestirilemeyen yeni gelişmeler de yaşanabileceği göz önüne alınmalıdır.
6-
Sonuç olarak ülke büyük bir ekonomik kriz yaşamakta ve halk yığınları krizin faturasını ödemek durumundadırlar. Halkın artık fatura ödeyecek durumu da kalmamıştır. Yığınlar artık sessiz kalmak istememektedirler. Ülke egemenleri çıkış olarak Kemal Derviş'i ABD'den transfer etmiş ve kurtarıcı olarak halka sunmuştur. Derviş'in hazırladığı ekonomik program ve çıkmasını istediği yasalar, ülke bağımsızlığını yok sayarak krizin faturasını halka daha ağır bir şekilde yüklemek olduğu anlaşılmıştır.

Bu kriz aşılmalıdır ve aşılacaktır. Toplum bilimi çok hareketli ve çeşitlidir. Yukarıda öngörülmeyen daha değişik sonuçlarla da kriz aşılabilir. Ama ne olursa olsun iktidardaki yapı eski yöntemleriyle artık iktidarı sürdüremeyecektir.

30 NİSAN 2001