21 Aralık 2008 Pazar

“ÖZÜR DİLİYORUM” üzerine

1- Türkler, Ermeniler, Kürtler, Rumlar, Yahudiler ve diğer azınlıklar kardeş kardeş yaşarken “ilk kan”ı kim döktü?


2- Osmanlı Devlet 1. dünya savaşına katılınca, Ermenisi, Rumu hep beraber savaşa mı katıldılar, yoksa emperyalistlerden aldığı destekle bağımsızlık rüyası görmeye başlayarak Osmanlıya arkadan mı saldırdılar?


3- Osmanlı -Rus savaşında Ermeniler Rus ordusuna katılarak Osmanlıya karşı savaştılar mı? Ermenileri bağımsız devlet kurmaları için, Ruslar, İngilizler, Fransızlar ve Amerikalılar silahlandırıp Osmanlı ordusuna karşı sürmediler mi?


4- İttihak ve Terakki, sağına baktı, soluna baktı Anadolu’da Türkler neredeyse azınlıktaydı. Bunun için bir Türk devleti kurmaya karar verip Ermenileri zorunlu göçe tabi tuttular. Ne yapsaydılar? Kendilerine karşı önce Rus ordusunda sonra Fransız ordusunda görev alan Ermenilere madalya mı taksaydılar?


5- 2. dünya savaşında, ülkesini işgal eden Almanlarla işbirliği yapan Bulgar Türklerine veya yine Almanlarla işbirliği yapan Kırımlı Türklere Stalin madalya mı taktı?


6- Devamlı suçlanan İttihak ve Terakki ne yapsaydı? Bir Türk devleti kurmak yerine Ankara’da sıkışmış küçük bir azınlık toplumu olmasını kabul mu etseydi?


7- Yunanlılar İzmir’e çıktıkları zaman İzmir’de yaşayan Rumlar, Yunan ordusuna karşı insan kalkanı oluşturarak, “burası bizim ülkemiz, buraya giremezsiniz, defolup gidin” mi dediler, yoksa evlerinin balkonlarına Yunan bayrakları asarak, yollarda işgal ordularını alkışlarla mı karşıladılar? Savaşın ilerleyen günlerinde Yunan ordusuna arkadan saldırarak Anadolu’nun kurtuluşuna katkı mı sağladılar yoksa Yunan ordusuna asker mi verdiler?


8- “Hiç Rumlar Yunan ordusuna karşı savaşırlar mı?” sorusu sorarsak kardeş kardeş yaşamanın ne olduğu sorusuna açıklık getirmiş oluruz. Örneğin Amerikan Kurtuluş Savaşında İngiliz ve İrlandalıların çoğunlukta olduğu çok uluslu amerikan halkı İngilizlere karşı ulusal kurtuluş savaşı vererek bağımsızlığını kazanmadı mı?
Bunlar azınlıklara yönelik sorular. Ya peki Osmanlı Devlet ne yaptı?


Ulusal bir Türk devleti kurmak adına
1- Ermeniler zorunlu göçe tabi tutulurken daha insani koşullar sağlanamaz mıydı? Göçten önce onların evlerini, tarlalarını, dükkanlarını vb. satmalarına izin verilemez miydi? Bu sayede onların malına mülküne konmak isteyen Kürt ve Türklerin saldırılarının önüne geçilemez miydi? Tüm birikimlerini altın vs. yanına alarak göçe zorlanan Ermenilerin uzun yollarda soyulabilmesinin önüne geçilemez miydi? Bu sayede kayıplar minimuma indirilemez miydi?


2- İzmir kurtuluşundan sonra İzmir’i terk ederek Yunan ordusu ile kaçan Rumların evlerini yakarak onların evlerinin parasını istemek, evlerine geri dönmek vs. tüm emellerini yok etmek için onların evleri yakılmasa idi daha iyi olmaz mıydı?


3- Kurtuluş savaşında tamamen Türklerin yanında yer alan Kürtlere otonom vb. yönetim biçimi ile onların kendi kültür, dil, gelenek, göreneklerine saygı gösterilemez miydi? Eğer bu yapılmış olsaydı, onlar şimdi bizim en yakın dostlarımız olmaya devam etmezler miydi?


4- Osmanlı’dan sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti döneminde, “Yol Vergisi”, 6-7 Eylül olayları vb. olaylar tamamen kabul edilemez olaylardır. Eğer, Türk devleti güç durumda kaldığı için zenginlerden vergi almak istiyorsa, Türk, Ermeni, Rum, Yahudi vb.den yani kökenine bakmadan ekonomik durumu iyi olan herkesten vergi alamaz mıydı? Bu olayların savunulacak herhangi bir yönü var mı? En haksız olduğumuz bu konuda neden özür dilemiyoruz?


OSMANLININ GEÇMİŞİNE KISA BİR GÖZ ATARSAK:
Osmanlı devletinin tüm gelirleri, fetihten elde edilen ganimetler, vergiler vb.den oluşuyordu. Fakat ne zaman ki batıda, Avusturya-Macaristan, doğuda Rusya devletinin sınırlarına ulaştık o zaman fetihler sona erdi. Artık devletin tek geliri fetih edilen topraklardan alınan vergilerdi.
Fetihlerin sona ermesi Osmanlı Devletinin gelişmesinin de sonu demekti. Tüm teknolojik gelişmelere kapalı olan Osmanlı Devlet 300 yıldan fazla süre 1 milyon metrekareden fazla istila topraklarını elinde tuttu, vergi almaya devam etti. Aslında Osmanlı devleti tamamen sona ermişti fakat emperyalist ülkeler kendi aralarında anlaşamadıkları için Osmanlı o toprakları elinde tutmaya devam etti. Bunda her ne kadar onların kendi aralarında anlaşamamak olsa da Osmanlının da diplomasisini de göz ardı etmemek gerekir.


Osmanlı son dönemlerinde tamamen bir çöküş süreci içinde, Avrupanın “hasta adamı” idi. Tahta bulunan padişah, “beni bugün tahtan indirecekler, kafamı kesecekler” vb. düşünceler içindeydi. Herhangi bir cephede bir başarı söz konusu olsa o paşanın “gelip padişahı düşürecek” dedikodusu ile savaş kazanan paşalar görevlerinden alınıyordu. Dünyanın sayılı donanması yapılmış, İstanbul’a gelerek padişahı görevden düşürecek korkusu ile donanma Çanakkale boğazında çürümüştü.


Devlet kişilerden bile faizle para almak durumuna gelmiş, Avrupa ülkelerine sayısız kapitülasyon ve imtiyazlar verilmişti. (Reji, Demiryolları vb.)


Ülkede tüm azınlıklar kendi vergilerini verdiği, savaşta orduya asker sağladığı sürece iç işlerinde tamamen bağımsızdılar. Osmanlı devleti güçlü olduğu sürece bu sistem iyi çalıştı. Fakat Osmanlı batılı emperyalist ülkeler tarafından paylaşılacak bir pasta konumuna düşünce, tüm azınlıklar kışkırtıldı. Sayısız ülke Osmanlı bağımlılığından kurtularak diğer emperyal devletlerin etkisi altına girdi.

Bu koşullarda İttihak ve Terakki yöneticileri güçlü bir şekilde iktidara geldiler. Bundan sonra ilk kez Osmanlı devleti bağımsız bir devlet konumuna geldi. Yabancı ülkelerin tüm ayrıcalıkları iptal edildi. Anadolu da bir Türk devletinin kurulmasının temelleri atıldı. Ulusal bir Türk devletinin temellerini atan ittihak ve Terakki Cemiyeti yöneticileri bu yüzden emperyalist odakların hedefi olmaya devam ediyor.


Osmanlıyı paylaşacak, İngiliz, Fransız, Rus anlaşmasına karşı İttihak ve Terakki zorunlu olarak Almanya yanında savaşa girdi. 1917 devriminden sonra Lenin bu emperyalist anlaşmayı açıkladı. Bu ayrı bir yazı konusu.

SONUÇ OLARAK:
Kardeş kardeş yaşayan uluslar ayrılma hakkını savunamazlar mı? Elbette her ulus ayrılma hakkına sahiptir. Yalnız bu hakkı sadece sosyalistler savunur. Ayrıca ayrılmak için ülkeye saldıran işgalcilerle işbirliği yaparak ayrı devlet kurmak isteyenlerin sonu hep hüsranla sonuçlanmıştır. Örneğin Irak Kürtleri gibi.


Hiçbir emperyalist saldırı söz konusu olmadan herhangi bir ulus ayrılmak isterse ne olur? Savaş. Örneğin Çerkesler Çar’a karşı sayısız kez ayaklanmışlar ve sonuçta büyük çoğunluğu sürülmüştür. Çerkesler de 1-1.5 milyon zorunlu göçe maruz kalmış istedikleri yerlere ancak 400-500 bini ulaşabilmiştir.


Bütün bağımsızlık savaşları hep kanlı olmuştur ve olmaya da devam ediyor. Sadece 1917 yılında iktidara gelen sosyalizm bir çok ulusun devlet kurmaları barışçı olmuş ve yine yüze yakın küçük ulusal azınlıkların, dili, gelenek, görenek ve yaşam biçimlerinin korunması ve gelişmesinin önü açılmıştır.

SON SÖZ:
Türkiye’de yaşayan herkes, dili, dini, gelenek ve görenekleri ne olursa olsun istediğini söylemekte, düşünceleri doğrultusunda, yayın yapmakta, toplantılar düzenlemekte, dernek/parti kurmakta özgür olmalıdır. Bu özgürlüğün içinde faşizmi savunmakta, Türkiye devletinin aleyhine faaliyette bulunmak ta, “demokratik rejimi” yıkmayı vb. savunmakta serbest olmalı. Tabi ki teröre başvurmadan.

Ama en önemlisi yabancı ülkelerden, para, itibar, parasız ülke gezileri, cep harçlıkları, ülke içinde ve dışında öğretim üyelikleri adı altında prestij ve maddi çıkar vb. olmasın. Eğer bir kimse ister aydın isterse başka birisi olsun düşünce özgürlüğü dışında yabancı ülkelerden, yabancı vakıflardan para alarak sipariş düşünceler ileri sürüyorsa, bunları 301’den filan değil doğrudan vatana ihanetten soruşturma geçirmesi gerekir.

ABDULLAH GÜL:
CHP İzmir Milletvekili Canan Arıtman, Cumhurbaşkanı Gül’ün imzacılara kapalı da olsa destek vermesi konusunda, “onun anne tarafına bakmak lazım” dedi. Kısacası A. Gül’ün anne tarafının Ermeni olduğunu ileri sürdü.


Gerçi A. Gül anne tarafının Ermeni değil, Türk ve Müslüman olduğunu açıkladı. Ama diyelim ki Ermeni olsun bu durumda Ermeni kökenli bir Cumhurbaşkanı, aile kökeni olan Ermeni kimliğini ret mi etmeli? Kesinlikle katılmıyorum. Türkiye’de hiç kimse kendisine, milletvekili, bakan, başbakan, cumhurbaşkanı, müdür, şef, memur vs. seçildi veya verildi diye ulusal kökenini ret etmemeli.


Örneğin, eğer anayasada yazıldığı gibi 11. cumhurbaşkanını halk seçseydi benim oyum Kamer Genç’e olacaktı, bir çok arkadaşım gibi. Eğer 11. cumhurbaşkanı halk oylaması ile belirlense idi bugün cumhurbaşkanlığı koltuğunda Kamer Genç oturuyor olacaktı. Hem de Kürt kimliğini ret etmeden.

Bir de unutmayalım: hemen hemen hiçbir toplum kendi öz topraklarında yaşamıyor. Buna Türkler de, Yunanlılar da , Amerikalılar da, Avurupalılar da dahil.

Saygılarımla…