2 Şubat 2011 Çarşamba

AMERİKA MÜSLÜMAN ÜLKELERİ YENİDEN BİÇİMLENDİRİYOR!

Aslında Bush dönemi Amerika'da her şey çok kolaydı. ABD dünyanın süper güçüydü, asardı, keserdi, kimse ABD'ye "hayır" diyemezdi.


Fakat her şey tersine dönmeye başladı, Çin. Rusya, Hindistan almış başını gider olmuş ABD ekonomisini tehdit eder duruma gelmişti.


11 Eylül olayı oldu. Bu saldırıyı gerekçe gösteren ABD, gelmiş geçmiş en büyük askeri gücüyle, önce Afganistan'a sonra Irak'a saldırdı. ABD'nin öyle bir akıllı silahları vardı ki, istediği noktayı vuruyor, sığınakları deliyordu! Tüm dünyaya korku salmıştı.
Ama ne zaman ki Irak çöllerinde patinaj yapmaya başladı, dünya halklarının korkusu azaldı. Afganistan ise ABD için tam bir kabusa dönüştü.


ABD egemen burjuvazisi, askeri güçle sonuç alınamayacağını, tersine "demokratik Amerika" imajının hızlı yok olduğunu görünce, sopa yerine havucu tercih ederek Obama'yı devlet başkanı yaptı.


Obama ABD'nin bozulan imajını düzeltecek, hem de dünyayı ABD istemleri doğrultusunda yeniden dizayn edecekti. Türkiye'deki AKP hükümeti bu politikaların başlangıcı oldu.
ABD İslam ülkelerini kazanmak adına AKP hükümetine tam destek verdi. Başbakan Erdoğan'ın İsrail ve Avrupa ülke liderlerine karşı çıkışları bu sayede oluştu. (jöleli yazarın göremediği gerçek bu)


Bu arada renkli "devrim"ler hazırlanıyordu. Halklar diktatörlere karşı ayaklanacaktı. Tunus merkez seçildi. Dünyanın en laik ülkesi ABD'nin İslam modeline uygun hale getirilecekti. Arkasından, domino etkisi ile, yine en laik ülkelerden biri olan Cezayir, Suriye, Ürdün ve en ABD karşıtı olan İran'a sıra gelecekti. ABD'nin düşünce kuruluşları böyle planlamıştı.
Fakat olaylar hiç de böyle gelişmedi, Tunus, başarılı oldu gibi görülüyor ama arkasından ne geleceği belli değil.


Cezayir biraz sallandı fakat İran, Suriye ve Ürdün yerine, ABD'nin/İsrail'in en güvendiği ülke Mısır'da deprem oluyor.
ABD daha önce, Kore ve Vietnam'da başarısız olmuş, Afganistan ile Irak'ta batağa düşmüş, Lübnan'da Hizbullah'ı desteklemiş şimdi Hizbullah ABD'nin/ İsrail'in baş düşmanı, Afganistan'da Taliban'ı SSCB'ye karşı örgütlemiş şimdi onunla savaş halinde. ABD bu yanlış politikalarını fırsat bilen, Rusya, Çin, Hindistan ise ekonomilerini güçlendirme olanağı bulmuşlar, ayrıca ABD'nin arka bahçesi olan Güney Amerika'da sol partiler iktidarda.


ABD'nin isteği doğrultuda, tüm Arap ülkelerinin, orta-doğunun, İslam ülkelerinin rejimleri yeniden belirlenecek ama, olaylar gösteriyor ki bu değişim hiç de ABD'nin istediği gibi olmayacak.


Sonuç olarak:
Halkın direnişi eşkiyalık mı? "Halkın oyları ile iktidara gelmiş meşru hükümetlere karşı saygı göstermek gerekmez mi?" Diye soruyorlar. Ama unutmayalım ki, Hüsnü Mübarek de halkın %88 oyu ile devlet başkanı seçilmişti.
Saygılarımla..

17 Kasım 2010 Çarşamba

Her şey Benlin Duvarının yıkımı ile başladı.

Yıl 9 Kasım 1989.

Tüm televizyon kanallarının canlı yayınladığı görsel şovlarla Berlin duvarı yıkıldı ve emperyalizm dünya üstündeki mutlak egemenliğini ilan etti.

Kızıl Ordunun doğudan Berlin'e girmesi ve Hitler'in intiharı ile II. Paylaşım savaşı gerçek anlamda sona ermişti. Berlin'e ise batıdan Amerikan, İngiliz ve Fransız askerleri girmiş Berlin'de 4'lü bir yönetim gerçekleşmişti.

Sovyetler Birliği yapılacak bağımsız bir seçimle Almanya'nın geleceğinin belirlenmesini savunuyordu. Fakat emperyalist batı seçimlerden komünistlerin galip çıkacağını bildikleri için (çünkü Almanya'da nazi ve komünistlerden başka yapı yoktu), kendi işgal bölgelerinde, Alman faşistleri ile işbirliği yaparak Federal Almanya Cumhuriyetini ilan ettiler. Bunun üzerine Demokratik Alman Cumhuriyeti kurularak Almanya fiilen ikiye bölünmüş oldu.

Alman faşizmini yenen Berlin'e girerek nazi Almanya'sını teslim alan Sovyetler Birliği, başta Avrupa olmak üzere tüm dünyanın sempatisini kazanmıştı. İşte bu nedenle ABD, bu sempatiyi kırmak, başta SSCB olmak üzere tüm dünyaya gözdağı vermek için Japonya'ya atom bombaları attı. Yüzbinlerce masum Japon öldü, sakat kaldı.

Atom bombası üstünlüğünü göze alarak SSCB'yi savaşa zorlayan ABD, Berlin sınırında sayısız kez Kızıl Ordu'ya taciz saldırılarında bulundu. İşte bu nedenle Berlin Duvarı inşa edildi.

Niçin ilan edilirse edilsin Berlin Duvarı yıkılmış, reel sosyalizm çökertilmiş, emperyalizmin mutlak egemenliği tüm dünyaya kabul ettirilmişti. Artık öyle işçi sınıfının hakların savunan sosyal demokrat partiler filan olamazdı, gerek kalmamıştı onlara. Sosyal demokrasi Avrupa'da tarihe karıştı. Artık o İngiltere'nin ünlü İşçi Partisi, Almanya'nın sosyal demokrat partisi, Fransa'nın Sosyalist Partisi filan bitmişti. Yerine Afganistan'da, Irak'ta ABD'ye asker veren partilere dönüştüler.

Kapitalizm şimdi krizden çıkmak için tüm eski ulus devletleri yeniden yapılandırmak istiyor. Kabul etmeyen ülkelerde iç savaşlar çıkarıyor, açık işgallere başvuruyor.

Türkiye'ye biçilen elbise ise, ordusu, yargısı, üniversiteleri, emniyeti, mit ve her türlü istihbaratı ele geçirilmiş, tüm yer altı /yer üstü kaynakları küresel sermayeye açılmış bir ülke. Küresel sermaye bu konuda önemli yollar kat etti. Etmeye de devam ediyor. Anayasa değişikliğinde Türkiye küresel sermayeye tam teslimi için gerekli düzenlemeler yapıldı. Fakat %42'lik hayır oyu küresel sermaye için ciddi bir tehdit. Milyonların sokağa dökülmesini elbette hiçbir iktidar istemez.

CHP'de son yapılan operasyonda amaç CHP'yi de bu çizgiye çekmek.

Statükocu, yaşlı, eski politikaları savunmak, küresel sermayenin yeni politikalarına karşı çıkmak demek. Bu amaçla Önder Sav ve ekibi tasfiye ediliyor, yerine kara çarşafı CHP'nin içine taşıyan, amacı Rusya, İran gibi ülkelere göz dağı vermek olan "füze Kalkanı" projesine destek veren Gürsel Tekin getiriliyor. Gürsel Tekin'in de marifetlerini biliyoruz, izlemeye de devam edeceğiz.

Aslında emperyalizm çok ciddi bunalım yaşıyor. ABD askeri üstünlüğüne rağmen Afganistan ve İrak'ta başarılı olamıyor. Bu nedenle saldırmak istediği İran'a da saldıramıyor.

Avrupa ise tam çökmüş durumda. İngiltere hariç diğer Avrupa ülkelerinin savaş güçü yok. Kendi açıklamalarına göre Fransa'nın askeri malzemeleri, tank/top/uçak vb. %30'u kullanamaz durumda. Almanya'nın ise ciddi bir askeri gücü yok. Diğer Avrupa ülkelerin ise neredeyse dağılma noktasında.

Gürsel Tekin CHP'yi ne kadar "light" yapacak, AKP iktidarı ne kadar sürecek, CHP de Avrupa "Sosyal Demokrat" partileri gibi ABD emperyalizmi hizmetine savaşçı asker verecek mi?, yaşayarak göreceğiz.

Ama çok bilinen bir gerçek var ki; ABD'ye, Fettullah Gülen'e, Cumhurbaşkanı Gül'e yaklaşarak, "Türban özgürlüğü"nü savunarak, Başbakan Tayip Erdoğan'ın bu güçler tarafından tasfiye edilmesini bekleyip CHP'nin hükümet olacağını düşlemek, böylesi politikaları savunmak enayiliğin danişkasıdır.
Saygılarımla…

15 Ekim 2010 Cuma

"İleri Demokrasi"

Referandum öncesi Başbakan Tayip Erdoğan, Referandumdan evet oyu çıkarsa ileri demokrasiye geçileceğini söyledi.


Kim ileri demokrasiyi istemez ki?


12 Eylül öncesi biz, "İleri Demokratik Bir Düzen"i savunuyorduk. İleri Demokrasiyi yani. Ama o zaman bizim referandum yapma şansımız olmadığı için demokratik devrimle bunu gerçeleştirecektik. Yani halkın oyu ile seçilmiş iktidarı halkın güçü ile yıkacak ileri demokrasiyi kuracaktık. Stratejimiz sosyalizm/komünizm, taktiğimiz ise ileri demokrasiydi. Yani ileri demokrasi, bizim sosyalizme/komünizme ulaşmamız için kısa dönemli hedefimizdi. Bunun için, yani demokratik devrim için ise UDC'yi kuracaktık. UDC yani Ulasal Demokratik Cephe. O zamanlar Radikal ve Taraf gibi gazeteler olmadığı için ulusalcı olmak, ulusal çıkarları savunmak, 6. filoya karşı olmak, NATO'dan çıkmayı savunmak, emperyalizme karşı olmak suç değildi.


Kısaca taktiğimiz şuydu; her tür emperyalizme, onların yerli işbirlikçisi tekelci burjuvaziye karşı, tüm ulusal güçleri UDC'de birleştirmek. Ulusal burjuvazi, orta burjuvazi, işçi sınıfı, memur, esnaf, köylüler, yani emperyalizm ve yerli işbirlikçilerinden zarar gören tüm kesimlerle bir cephe oluşturmak ve emperyalizm ve yerli işbirlikçilerin egemenliğine yıkarak ileri demokrasiyi kurmak. İleri Demokrasinin amacı elbette sosyalizm/komünizme geçmekti. Fakat bu o günkü güçler dengesi ile ilgiliydi. Çünkü ileri demokraside işbirlikçi olmayan burjuvazi de vardı. Yani bir başka burjuva iktidarına da gidebilirdi bizim yeni ileri demokrasimiz. Ama olsun emperyalizmden kurtulacaktık ya.


AKP'de İleri Demokrasi deyince, bizim bazı solcularımız sosyalizme filan gidiyoruz sanarak, "yetmez ama evet" diyerek referandumda AKP'yi desteklediler.


Aslında AKP doğası gereği, ileri demokrasi derken, her tür işçi sınıfı hareketinin kırıldığı, komünist ve sosyalist hareketlerinin, emperyalizme karşı çıkan tüm yapıların yok edildiği bir "ileri demokrasi"den söz ediyordu. Bizim hedefimiz sosyalizm/komünizm iken onun hedefi ise 1400 yıl öncesiydi.


İlk okul mezunu bir arkadaşım, MÖ 300 yılı, 3 bin yıl önce sanıyordu. Ona, İsa'dan önce 300 yılı ve üstüne 2010 yılını ekledim falan ama anlatamadım. Sonunda bir düz çizgi çizdim, ortasına da bir dikey çizgi. Sol taraf milattan önce sağ taraf milattan sonra 2010 deyince her şeyi anladı.


Ama ne yazık ki bizim bazı eski solcularımız bu kadar net olarak milattan önce ve sonrası ya anlamıyor ya da anlamak istemiyor.
CHP ne yapmak istiyor?


Birileri Kılıçdaroğlu'nun kulağına, "AKP parçalanacak, sen Cumhurbaşkanı Gül'ü destekle, türbanı filan savun, Başbakan Erdoğan'ı ABD harcayacak yerine seni getirecek" demiş olmalı ki CHP böyle bir çizgi izliyor.
Kimler yalan söylüyor?


ELLERİNİZE VE YALANA DAİR
"……..
antenler yalan söylüyorsa,
yalan söylüyorsa rotatifler,
kitaplar yalan söylüyorsa,
duvarda afiş, sütunda ilan yalan söylüyorsa,
beyaz perdede yalan söylüyorsa çıplak baldırları kızların,
dua yalan söylüyorsa,
ninni yalan söylüyorsa,
rüya yalan söylüyorsa,
meyhanede keman çalan yalan söylüyorsa,
yalan söylüyorsa umutsuz günlerin gecelerinde ayışığı,
ses yalan söylüyorsa,
söz yalan söylüyorsa,
ellerinizden başka her şey
herkes yalan söylüyorsa,
elleriniz balçık gibi itaatli,
elleriniz karanlık gibi kör,
elleriniz çoban köpekleri gibi aptal olsun,
elleriniz isyan etmesin diyedir.
Ve zaten bu kadar az misafir kaldığımız
bu ölümlü, bu yaşanası dünyada
bu bezirgan saltanatı, bu zulüm bitmesin diyedir.
…."
Nazım Hikmet


Nazım bizi yıllar önce uyarmış, herkes yalan söylüyor, yalan söylüyor gazeteler, yalan söylüyor TV'ler, yalan söylüyor tartışma programları her şey yalan söylüyor, "bu bezirgan saltanatı, bu zulüm bitmesin diye" her şey yalan söylüyor.
Birkaç köşe yazarı dışında onları da biliyorsunuz.
Saygılarımla…

17 Eylül 2010 Cuma

Menderes neden idam edildi?

Adnan Menderes İmralı Adası'nda 17 Eylül 1961'de sağlık muayenesini yapan doktor heyetinden sağlam raporu alındıktan sonra öğlen 13:21'de idam edildi.

Adnan Menderes neyle suçlanmıştı?

1- Örtülü ödenek paralarını zimmetine geçirmek,
2- 6-7 Eylül Olayları'na önceden haberi olduğu halde müdahale etmemek,
3- Kanuna aykırı olarak üniversite basmak ve halka ateş açtırtmak,
4- Bazı muhalefet milletvekillerinin ve muhalefet liderinin seyahat özgürlüğünü kısıtlamak,
5- Devlet radyosunu siyasi çıkarları için kullanmak,
6- Halkı Demokrat İzmir gazetesinin matbaasını tahrip etmeye teşvik etmek
7- Kırşehir'in haksız olarak ilçe yapmak,
8- Yargı bağımsızlığının ihlal etmek,
9- Tahkikat Komisyonu'nun kurulup olağanüstü yetkilerle donatmak,
10- CHP'nin mallarına "haksız" yere el koydurmak,
Gibi nedenlerle.

Peki bunlar idam cezası için yeterli mi? Bence hiçbir suçun cezası idam olamaz, idama tamamen karşıyım. Fakat Menderes de idama karşı mıydı? Elbette değil, 1951-1960 yılları arasında Menderes 43 kişinin idam kararına imza attı ve hepsi idam edildi. İdamların en dramatik olanı ise, 14 Nisan 1955'te casusluk suçundan idam edilen Hayati Karaşahin'di. İnfazı, Ankara Samanpazarı'nda halka açık olarak yapıldı. Suçu neydi? Rusya için casusluk yapmak.

Menderes'in başka suçları yok muydu? Aslında Menderes'in suçları mahkemelerde gündeme gelmeyenlerdi. ABD'nin tepkisinden çekinen Gürsel hükümeti aşağıdakileri hiç gündeme getirmedi.

1- 1951 yılında Menderes hükümeti Kore Savaşı'na Amerika için asker gönderdi. Amerikan çıkarları için bine yakın vatan evladı Kore'de yaşamını yitirdi, binlercesi yaralandı.
2- 1952'de NATO'nun isteği üzerine komünizme karşı gayri-nizamı harp yapacak Seferberlik Tetkik Kurulu, daha sonraki adıyla Özel Harp Dairesi kurdu.
3- 1954 yılında Yabancılara petrol arama ve çıkarma izni verildi.
4- Tek parti döneminde kurulan bazı traktör ve basma fabrikaları Menderes döneminde özelleştirildi veya ekonomik olmadıkları için kapatıldı. Nuri Demirağ tarafından kurulduktan sonra İsmet İnönü tarafından devletleştirme kapsamına alınan uçak ve uçak motoru fabrikaları, Eskişehir tank fabrikası ve Kırıkkale silah fabrikası Menderes döneminde NATO standartlarına uymadıkları gerekçisiyle kapattı.
5- Cezayir kurtuluş savaşı sırasında Fransa'yı destekledi.
6- 1954-1958 yılları arasında 238 gazeteci iktidara karşı yazılar yazmak suçundan mahkûm ettirdi.
7- "Tahkikat Komisyonu"nu kurdu. 15 DP milletvekilinden oluşan komisyon hem suçlama hem de yargılama hakkına sahipti. Komisyon 5 kişiden fazla yan yana yürümeyi bile yasakladı.
8- İsmet İnönü'ye 12 oturum meclisten men cezası verildi
9- Turan Emeksiz hükümete karşı İstanbul Üniversitesi'nde düzenlenen bir protesto mitinginde polisin açtığı ateş sonucu öldü. Hüseyin Onur ise sol bacağı kesilerek kurtarıldı.
10- Hukuk'un üstünlüğünü savunan Yargıtay Başkanı Bedri Köker, Yargıtay Başsavcısı Rifat Alabay, Yargıtay 2. Başkanlarından Haydar Yücekök, Yargıtay Üyeleri Melehat Ruacan, Kamil Çoşkunoğlu, Faik Uras ve İlhan Dizdaroğlu görülen lüzum üzerine emekliye sevkedildiler.

Aslında Menderes hükümeti, ordu darbe yapacak gerekçesiyle daha 6 Haziran 1950'de, Genelkurmay Başkanı Nafiz Gürman olmak üzere bütün üst komuta kademesi dahil olmak üzere 15 general ve 150 albayı re'sen emekliye sevk etmişti.

1950-1960 DP hükümetinin kısa bir değerlendirmesini yapmaya çalıştım.

Başbakan Erdoğan, Menderes’in ölüm yıldönümü ile ilgili olarak yaptığı konuşmayı Necip Fazıl’dan şiir okuyarak tamamladı. Ben de Nazım Hikmet’tin bir şiiri ile yazımı tamamlıyorum. O şiirde belki Menderes’in niçin idam edildiğini de bulabilirsiniz.

KORE'DE ÖLEN BİR YEDEK SUBAYIMIZIN MENDERES'E SÖYLEDİKLERİ

DİYET

Gözlerinizin ikisi de yerinde, Adnan Bey,
iki gözünüzle bakarsınız,
iki kurnaz,
iki hayın,
ve zeytini yağlı iki gözünüzle
bakarsınız kürsüden Meclis'e kibirli kibirli
ve topraklarına çiftliklerinizin
ve çek defterinize.
Ellerinizin ikisi de yerinde, Adnan Bey,
iki elinizle okşarsınız,
iki tombul,
iki ak,
vıcık vıcık terli iki elinizle
okşarsınız pomadalı saçlarınızı,
dövizlerinizi,
ve memelerini metreslerinizin.
İki bacağınızın ikisi de yerinde, Adnan Bey,
iki bacağınız taşır geniş kalçalarınızı,
iki bacağınızla çıkarsınız huzuruna Eisenhower'in,
ve bütün kaygınız
iki bacağınızın arkadan birleştiği yeri
halkın tekmesinden korumaktır.
Benim gözlerimin ikisi de yok.
Benim ellerimin ikisi de yok.
Benim bacaklarımın ikisi de yok.
Ben yokum.
Beni, Üniversiteli yedek subayı,
Kore'de harcadınız, Adnan Bey.
Elleriniz itti beni ölüme,
vıcık vıcık terli, tombul elleriniz.
Gözleriniz şöyle bir baktı arkamdan
ve ben al kan içinde ölürken
çığlığımı duymamanız için
kaçırdı sizi bacaklarınız arabanıza bindirip.
Ama ben peşinizdeyim, Adnan Bey,
ölüler otomobilden hızlı gider,
kör gözlerim,
kopuk ellerim,
kesik bacaklarımla peşinizdeyim.
Diyetimi istiyorum, Adnan Bey,
göze göz,
ele el,
bacağa bacak,
diyetimi istiyorum,
alacağım da.


25 Haziran 1959

15 Eylül 2010 Çarşamba

"12 Eylül; Referandumun gösterdikleri"

Küresel sermayenin çok yoğun bir baskı altına aldığı Türkiye'de kartlar yeniden dağıtılıyor.


Reel sosyalizmin yıkılışından sonra, çevremizdeki tüm ülkelerin parçalanıp, küresel sermayenin tam kontrolüne girerken, bölgenin askeri ve ekonomik olarak ciddi bir gücü olan Türkiye elbette bu paylaşımdan nasibini alacaktı.


ABD'ye "Ne derseniz yaparım" diyen AKP 2002'de hükümet oldu. Fakat bu hükümet küresel sermayenin istemlerini tam olarak yerine getiremedi. 1 Mart tezkeresinin ret edilmesi, Kıbrıs'ta ödün verilememesi, Ermenistan kapısının açılamaması, Ruhban Okulunun açılamaması, Güney Doğu sorunun çözülememesi, Afganistan'a savaşçı birlik gönderilememesi, bir çok özelleştirmelerin Anayasa Mahkemesinden geri dönmesi gibi sorunlar yüzünden Türkiye'nin yeniden yapılanması gerekli olmuştu.


En son ordu susturuldu, sırada yargı vardı ve bu Anayasa değişikliği de yargıyı küresel sermayenin eline vermiş oldu. Artık Türkiye'nin küresel sermaye istemleri doğrultusunda yeniden yapılanması önünde engel kalmadı.


"12 Eylül ile hesaplaşacağız", "yargıdan kaçmak için anayasa mahkemesini ve HSYK ele geçiriyorlar" söyleminin ardından aslında bu gerçekler vardı. CHP, kendi karşısında yer aldığı tüm kapitalist merkezlere karşı tavır alacağına, "biz daha iyi hizmet edeceğiz" mesajları vermeyi tercih etti.


Şimdi küresel sermayenin önünde sadece bir engel kaldı, %42 hayır oyu verenler ve alanlara çıkan kitleler. Cumhuriyet Mitinglerine katılanlar darbeci ilan edildi, miting düzenleyenler Silivri'de yatıyor. Bakalım %42 hayır oyu verenler ile mitingleri düzenleyen CHP'lileri ne bekliyor? Göreceğiz.


Kartlar yeniden dağıtılıyor


Artık ülkemizde sadece 2 parti var. AKP ve CHP, Güneydoğuda ise BDP. BDP nereden güvence aldıysa özerk bir devlet olacakları konusunda eminler. Yani kendi yasaları, kendi bayrakları, kendi polis ve bürokratları olacağı dış konularda ise Türkiye'ye bağlı olacakları konusunda hiç kuşkuları yok.
Türkiye'de , DSP, BBP, DP, RP, MHP bitmiştir. Herkes AKP ve CHP'de saflarını belirlemek durumundadır. (Elbette sosyalist sol yetersiz kalsa da var olmaya devam edecektir.)


MHP ancak kendi yönetimini yeniler ve tabanına güven verecek bir yönetim kadrosu oluşturursa var olabilir. Fakat küresel sermayenin bu azgın saldırısında MHP'nin baraj üstünde kalması oldukça zor görünüyor.


MHP'nin barajı geçememesi durumunda ise AKP'nin tek başına iktidar olma olasılığı çok yüksek.


12 Eylül sorumluları yargılanabilir mi?


Aslında AKP, darbecilerin yargılanmasının önünde engel olan geçici 15. maddenin kaldırılmasını, Anayasa Mahkemesi ve HSYK'nu ele geçirmek için sos olarak kullanmıştı. Fakat, özellikle, "yetmez ama evet" diyenler nedense bunu ciddiye aldılar ve 13 Eylül'de mahkemelere koştular. Şimdi Yarsav onursal başkanı ve bazı CHP'liler 15. maddenin af kapsamı içeriği taşıdığı ve zaman aşımı olduğunu ileri sürerek darbecilerin yargılanamayacağını ileri sürmeye devam ediyorlar.


Bunları anlamak mümkün değil. Onlar şimdi, "madem öyle, yargılayın bakalım darbecileri" demeleri gerekiyor. O zaman AKP nasıl bir konuma girecek, ne söyleyecek? Göreceğiz.

Hukukçuların söylediği gibi yasalar geriye doğru işleyemez mi? Bal gibi işler. 12 Eylül'cüler, yasal örgütlere üye oldukları halde, örgütleri geçmişe yönelik yasa dışı örgüt ilan etmişler ve üyelerini ceza evlerine doldurmuşlardı. Şimdi aynı uygulama neden kendileri için işletilmesin. "ama şimdi hukuk devleti var" diyenler bir de Silivri'ye baksın.


Son olarak, Kemal Okuyan bakın ne diyor; "Hem 12 Eylül'e karşı yüzde 8.6'dan yüzde 42'ye yükseldiğimizi unutmayalım. Şaka değil, ciddiyim..."

Saygılarımla…

5 Eylül 2010 Pazar

“Hey devrimci, Hey devrimci”

TKP, ÖDP, EMEP, Halk-Evleri birleşmiş anayasa değişikliğine hayır eylemleri yapıyorlar. Bu örgütler sağlarını, sollarını şaşırmışlar, anlaşılan.

Bakın Başbakan Erdoğan ne diyor; “İleri Demokrasi”

12 eylül öncesi TKP ne diyordu? “İleri Demokrasi” Dev-Yol, Halk-Evleri ne diyordu? “Kesintisiz devrim”. Yani demokratik devrim kesintiye uğramadan sosyalist devrim. Eee, Başbakan yarısını yapıyor kalanını da siz tamamlayın. Peki Emep/Halkın Kurtuluşu ne diyordu? “Kurtarılmış bölgeler” Güney doğu zaten kurtarılmış bölge değil mi?

Bizim sosyalistler şaşırmış canım şaşırmış.

Tarih 12 Eylül 1980 sabahı, arkadaşlar TKP’nin kuruluş yıldönümü için afiş asacaklar, saat 07.00 gibi kalkıyorlar. Tutkalı hazırlayıp sokağa çıkıyorlar. Her tarafta asker var. Sanıyorlar ki bir olay oldu asker geldi. Ne de olsa Ankara’da sıkıyönetim var, geri eve dönüyorlar. Bizim İbo bir süre bekliyor askerler gitmiyor. “Askerler gidince beni uyandırın” diyor, vurup kafayı uyuyor.

Sadi pencereden dışarı bakarken, komşuların konuşmasından “ihtilal” olduğunu öğreniyor. Gidip İbo’yu uyandırıyor, “kalk İbo, kalk devrim oldu” diyor. İbo uykulu gözlerle, “hadi lan oradan” diyor, “bizsiz devrim olur mu?” Radyoyu açıyorlar, kahramanlık türküleri okunuyor.

Ama bu kez bizsiz devrim oluyor. Oluyor da hiç kimse bilmiyor!

Açıyorum televizyonu, “yandaş” denilen kanalda, 1 Mayıs marşı çalıyor, diğer kanala geçiyorum, Avusturya işçi marşı fon müziği altında, 12 Eylül’ün Dev-Yol, Halkın Kurtuluşu, Kurtuluş gurubu önderleri televizyonda, 12 Eylül’de nasıl işkence gördüklerini anlatıyorlar, dönemin yürüyüşleri, grevleri arka planda.

Bir başka yandaş kanala geçiyorum, Başbakan konuşuyor; “Tusiad’da kim oluyormuş? onlar, önceki iktidarları elinde oynatıyormuş biz öyle değiliz, biz sermayenin iktidarı değiliz” diyor.

Bir başka yandaş kanala geçiyorum, acaba TKP marşı çalıyor mu? Diye bakıyorum. Hayır orada sadece “hey devrimci hey devrimci” marşı çalıyor. Diğer bir yandaş kanalda, “uyan artık uykudan uyan, uyan esirler dünyası” marşını arıyorum ama orada, “sabah oldu hep uyandık siperlere dayandık” marşı söyleniyor. Diğer yandaş kanala geçiyorum, “yırtıyor fırtına sessizliği, ufuktan yen bir gün doğuyor” marşı okunuyor. Ama ben biliyorum, AKP iç Anadolu ve Doğu Anadolu seçmeninin ürkütmemek için henüz Enternasyonel marşını yayınlamıyor. Bakın siz 13 Eylül olsun neler neler olacak!

Tüm dünya Türkiye’de, komünistlere, sosyalistlere, devrimcilere, sendikalara rağmen nasıl “ileri Demokrasi”ye geçecekmiş göreceğiz!

Saygılarımla…

"Askerler de sivil mahkemelerde yargılanacak!"

"Amerika'dan 25-30 uzman gelmiş, Ankara'da ABD elçiliğinin yakınında bir ev tutmuşlar, merkez, masa kurmuşlar, Türk danışmanlar ile birlikte, Türkiye'de neler olacak, hangi sahte belgeler düzenlenecek, Ergenekon nasıl bir seyir izleyecek, yandaş medya ne yazacak, Başbakan Erdoğan alanlarda ne söyleyecek, hep bunları bu masa kararlaştırıyor" diyorlardı. İnanmıyordum. İnanamazdım da, çünkü sonuçta Türkiye muz cumhuriyeti değildi.


Ama, Anayasa değişiklik paketi ortaya çıkınca şaşırdım. Kesinlikle bu Anayasa değişikliği Türklere ait değil. Bu değişiklikleri bizden olmayan birileri hazırlamış olmalıydı.


Eğer anayasa değişiklik paketini Türkler hazırlamış olsaydı, hükümetin Anayasa Mahkemesini ve Hakimler Savcılar Yüksek Kurulunu ele geçirmek için, "kadın için, özürlüler için pozitif ayrımcılık vs." gibi halkımızın doğrudan anlayamayacağı karmaşık detaylara girmezdi.


Bizim Türkler olsaydı, halkın anlayacağı çok net maddeler koyarlardı. Örneğin; 12 Eylül'de "çalışanların mağdur olduklarını" söyleyerek; memurlar, işçiler için, tüm emekliler için iki maaş ikramiye verilecek, geçici bir madde koyarlardı. Böyle olunca da; Başbakanın ve AKP'nin anayasa değişikliğini halka kabul ettirmek için il il, ilçe ilçe dolaşmaya gerek kalmazdı. "Halkın iradesi mi?" Ortalama 1.5-3 milyar lirayı kim red edebilir ki?


ABD'lilerin pratik insanlar olduğu söyleniyor ama onlar bizim kadar pratik değilmiş demek ki!


Görünen göz kılavuz istemez, CHP'nin oyları %50'lilerde dolaşıyor. Bunu nereden çıkardım; Başbakanın göz yaşlarından, BDP ile pazarlığından, CHP mitinglerin sansürlenmesinden. Sözlerime inanmayanlara "Halk TV"yi izlemesini öneririm.

Hedefe/ iktidara giden her yol mubahtır mantığını yöntem kabul etmiş AKP için elbette sınır yoktur. %60'larda olan hayır oyları her şey mubah sayılarak nerelere kadar indirilecek göreceğiz. Bunun için medya susturulacak, araştırma şirketleri susturulacak, halka çok büyük oranda "evet" çıkacak duygusu pompalanacak ve "Hayır"cıların umudu kırılacak. Şimdi uygulanan yöntem bu.

Halk TV dışında tüm büyük; kanallar, gazeteler, araştırma şirketleri, satın alınmış, susturulmuş, santaj altına alınmış durumda. Nasıl ki santaj altında alanlara çıkamayan Baykal gibi Bahçeli'de alanlara çıkamıyor, MHP tabanı rahatsız. SP satın alınmış ve "Evet"te yönlendirilmiş durumda, BDP ile pazarlıklar bitmiş görünüyor, TÜSİAD tehdit altında, Doğan Medya havlu attı, Ciner gurubu medyanın yüz karası oldu, Kara Mehmet susması için yeteri kadar ihale aldı.


CHP/Kılıçdaroğlu ne yapıyor? Papağan gibi her gün aynı şeyleri söylüyor. AKP Yüce Divan'da yargılanacağı için kendi yargısını oluşturuyormuş.


Anayasa değişikliğinin amacını AKP'nin yargıdan kaçması olarak değerlendirenler ya hiçbir şey bilmiyorlar ya da gerçekleri halktan gizliyorlar.


Eğer bu referandum kabul edilirse, yürütmenin önünde hiçbir engel kalmayacak.


1- Hükümet istediği işletmeyi, nehirleri, koyları, limanları vs. istediğine paralı veya parasız verebilecek yargı yolu kapalı olacak.

2- Allianoi, Ovacık Altın madeni, Hasankeyf vb. tesisler için yargı yolu olmayacak.

3- Hükümet istediği vali, kaymakam, bürokratı, memuru istediği zaman görevden alacak istediği yere atayacak, yargıya gidilemeyecek.

4- Hükümet ve belediyeler doğal gaz'a, elektriğe, suya, metrobüse, trene vb. istediği kadar zam yapabilecek, tüketici dernekleri yargıya gidemeyecek.

5- Güvenlik güçleri herhangi bir kişiyi istediği kadar göz altında tutabilecek, suçsuz yere yıllarca ceza evlerine atabilecek fakat mağdur olduğu konusunda eğer bakanlık olur vermezse yargı yoluna gidemeyecek.

6- 4-C gibi durumlarda yargı yolu olmayacak.

Maddeleri daha uzatmak mümkün.


Sonuçta özelleştirmenin, ülkenin yer altı yer üstü kaynaklarının yerli ve yabancı sermayeye peşkeş çekilmesinin önünde ne kadar engel varsa hepsi temizlenmiş olacak. Devleti devlet tapan tüm normlar ortadan kalkmış, yürütmenin tek yetkili olduğu bir yönetim biçimi gelmiş olacak.


Deniyor ki; "halkın iradesi ile hükümet olmuş iktidar istediğini yapamaz mı?" elbette istediğini yapabilmeli ama bu istekleri denetleyen bir yapı da olmayacak mı? Örneğin, halkın oyları ile iktidar olmuş bir hükümet oylarının düştüğünü görerek yapılacak seçimleri 5 yıl sonraya ertelerse ne olacak. Diyelim ki buna tüm muhalefet partileri de destek vermiş olsun? Buna kim olmaz diyecek?


Anayasa değişikliği kabul edilirse askerler de sivil yargıda yargılanacakmış, zaten yargılanmıyorlar mı?


Saygılarımla…