28 Nisan 2009 Salı

AKP HÜKÜMETİ NEREYE KADAR?

Türkiye Paronaya mı görüyor?

Yandaş medya, Taraf yazarları, "86 yıllık Cumhuriyet parçalanacak korkusu neden?" diye soruyor ve bunun Paronaya olduğunu ileri sürüyor.

Gerçekten Türkiye Paronaya mı görüyor?

Uzaklara gitmeden komşularımıza, yakın ülkelere bakalım.

Yunanistan AB'ye alınarak yutulmuş. Yunanistan'da halk hareketleri artmış ve yakında AB'den çıkma eylemleri bekleniyor. Bulgaristan aynı şeklide.

Yugoslavya param parça edilmiş. Devlet başkanları emperyalist zindanlarda katledilmiş.

Avrupa’nın 4. gelişmiş ülkesi, Çekoslovakya yine ikiye bölünerek yutulmuş.

SSCB param parça edilmiş. Bir kısmı AB’ye bir kısmı ABD-Nato'ya alınmış. Halkları kurtulmaya çalışıyor.

Afganistan işgal altında. Fakat Nato Afganistan'a girdiğine bin pişman.

Pakistan Nato saldırısı ile karşı karşıya. Aynı şekilde Suriye ve İran da öyle.

Irak işgal edilmiş ve üç parça durumunda.

ABD bölgeye gelmiş elinde BOP haritası. Bu haritaya göre 26 ülkenin sınırları yeniden çiziliyor. Haritaya göre Türkiye sınırları da küçülüyor.

Bu durumda ülkesini seven yurtseverler, sosyalistler ülkenin bölünmesi riskini gündeme getirirse Paronaya mı görmüş oluyor?

Osmanlı devleti 300-400 yıl, askeri gücü olmadığı halde milyonlarca kilometrekarelik bir coğrafyayı elinde tutmayı bildi. Bunu Avrupa devletlerinin dengelerini kullanarak becerdi. Osmanlı'nın uyguladığı dış politika sayesinde Avrupa devletleri Osmanlı'yı nasıl paylaşacaklarını bilemediler.


Benzer uygulama 2. dünya savaşında da uygulandı. Tüm Avrupa, Afrika, Asya'nın bir kısmı kan içinde kalırken Türkiye kendini bu savaşın dışında tutmayı bildi.

Sonra bilindiği gibi iki kutuplu bir dünya ortaya çıktı. Türkiye bu iki kutuplu dünyada yerini ABD yanında belirledi.

Sonra SSCB ve sosyalist sistem dağıldı. Türkiye'nin yeni politikaya gereksinimi vardı. Onu da iyi kötü yürüttü.

Fakat ABD'nin içine girdiği derin ekonomik kriz ve egemenliği kaybetme riskini görmesi sonucu 11 Eylül saldırısını gerekçe göstererek eski, gönüllü sömürgeciliğini sürdüremeyeceğini anlayarak, SSCB gibi gönüllü sönümlemeyi, küresel güç olmaktan vazgeçmeyi kabul etmeyerek, "Roma İmparatorluğunun kurallarını" uygulamaya kalktı. Bu kural kısaca şuydu, "dünyanın en büyük ordusu bende. İstediğimi yaparım. Ya bendensiniz ya da düşmanımsınız" vb.

ABD bölgesel çıkarları için İsrail devleti gibi yeni devletler kurmak istiyordu. Bu devletlerden birisi büyük Kürdistan ve sonraki hedefi ise büyük Ermenistan'dı.

Türkiye Cumhuriyeti, yukarıda belirtilen deneyimler sonucu elbette kendisini koruyacaktı. Devletin, ülkenin işgali, bombalanma, binlerce ölü, yaralı ve acılara karşı refleksi ortaya çıktı.

AKP hükümeti.

11 Eylül saldırılarını gerekçe göstererek dünyaya kafa tutan ABD'ye karşı sadece ama sadece Türkiye "olmaz" dedi. Rusya, Çin, Fransa ve Almanya ve tüm diğer ülkeler ABD'nin her tür isteklerini kabul ederken, Türkiye 1 Mart Tezkeresini ret ederek dünyada ABD'ye hayır diyen tek ülke oldu.

(Bu sayede Eurovizyon'da birinci bile olduk.)

AKP, ABD'nin çıkarlarını yerine getirmek üzere hükümet yapıldı. Ecevit hükümeti paldür/küldür düşürüldü ve Irak savaşı öncesine AKP hükümeti yetiştirildi.

ABD, 1 Mart tezkeresinin geçeceğinden o kadar emindi ki, araziler satın almış/kiralamış hangar vb. inşaatlara başlamıştı. Asker dolu ABD gemileri Akdeniz'de Türkiye'ye giriş yapmak için tezkeresinin geçmesini bekliyordu.

Ne diyordu o zamanlar bizim liboşlarımız? "Devlet memurlarına maaş veremez duruma gelir, ABD askerleri gemilerde, havasız ve sıcaktan bunalıyor" vb.

1 Mart tezkeresi geçmedi, hiçbir şey de olmadı. Fakat ABD bu olaya çok kızmıştı. Ama, "kubura süpürme kullan" işine geldi ve kullanmaya devam etti. Etmesine etti de ne isterse Türkiye "olmaz" dedi. Afganistan'a, Lübnan'a, Irak'a savaşçı birlik gönderilmedi, Suriye ve İran'a karşı ABD ile işbirliği sağlanamadı.

Tüm bu süreç yaşanırken, ABD Afganistan dağlarında Taliban'a teslim olurken, Irak çöllerinde patinaj yaparken, Rusya ve Çin ekonomisini düzeltti. Güney Amerika'da ABD karşı hükümetler iktidara geldi. Süreç ABD aleyhine işlerken tüm ABD muhalefeti ülkeler konumlarını güçlendirdi. Tüm dünyada, "demokrasinin beşiği" denilen ABD'ye karşı tepkiler arttı. ABD'nin demokrasinin Ebu garip, guatemala demokrasisi olduğu ortaya çıktı.

Buna karşı bilindiği gibi ABD imaj değiştirmek zorunda kalarak, zenci Obama'yı devlet başkanı yaparak, "iyi polis" rolü oynamaya başladı.

Bu arada Türkiye ne yaptı, yerel seçimlerde AKP oylarını ciddi bir şekilde düşürerek, inişe geçirdi, "seçimle geldi, seçimle gidecek" mesajı verdi.

Sonuç olarak, "AKP hükümeti nereye kadar?" ABD'nin bölge için tehdit olmasının sona ermesine kadar mı?


Peki onlar, yani ABD/AKP ne yapıyor? Ergenekon ile gidişatı tersine çevirmeye çalışıyor. Ama sizce başarılı olabiliyorlar mı?

Tüm bu gelişmeler yaşanırken, Türkiye'nin tüm yer altı/ yer üstü zenginlikleri yerli yabancı holdinglere peşkeş çekildi. Cumhuriyet döneminin tüm kazanımları yandaşlara verildi. Kriz gerekçe gösterilerek bunalımın tüm yükü işçi, emekçi, köylü ve dar gelirlilere yüklenirken tekeller servetlerine servet katmaya devam etti.

Gelişmelere sosyalist parti ve demokratik kitle örgütleri seyirci kaldı. Eğer işçi ve emekçi çıkarlarını savunan sosyalist partiler halkın içinde yaşam alanları bulacak politikalar üretemezlerse, işçi, emekçi, dar gelirli ve köylü kesim, egemenlerin oyunlarının seyircisi olmaktan bundan sonra da kurtulamayacaklar.

Biraz komplo teorisi gibi oldu ama karar sizin.

Not: 1. dünya savaşında Osmanlının sömürgeci geleneği ne oldu? Gibi sorulara karşı ise:

Osmanlının 1. dünya savaşında Almanya yanında savaşa girmekten başka seçeneği yoktu. Yoktu çünkü İngiltere, Fransa ve Rusya zaten Osmanlıyı parçalayıp yutmaya planlamışlardı. Hiçbir şey yapmadan parçalanmak yerine savaşarak büyümeyi tercih ettiler, başaramadılar. "Savaşarak küçüldüler".

Saygılarımla…

İsmet baytak

Hiç yorum yok: